Ekim 13, 2010

Döveyim mi Okuldan mı Atayım Sizi?




Bilenler bilir 11 TM-A sınıfı olarak okulda her ayın 2. cumasını "Platin Günü" adı altında kutlamaya karar verdik.Ama başımıza gelmeyen kalmadı.Ne midir bu Platin Günü?

Geçen senenin sonunda sınıfımızda bir Altın Günü düzenlemiştik.Yedik, içtik, göbek attık, koptuk, coştuk.Gelenler memnun kaldı yani.Biz de eğlendik tabi güzel bir gündü.

Efendim bu sene bunu gelenekselleştirmek istedik.Tam da bu düşünceyle planlar kurarken okul müdürümüzün değiştiği haberini aldık.Yeni müdürümüzün adı "Faruk P*"di.İçimizde hiçbir kötü niyet olmaksızın günümüzün adını "Platin Günü" olarak değiştirdik ve okula yaymaya başladık.

Olaylar da buradan sonra koptu zaten.Tenefüste sınıfları dolaşarak kendi imalatımız olan afişten bozma kağıt parçalarını sınıfların panolarına astık.

Altıncı derse girdiğimizde kapı çalındı.Gelen Hasan Hocaydı (müdür yardımcımız olur kendisi.).Elinde Platin Günü'ne ait duyuruları gördüğüm an kopacak fırtınanın fragmanı oynamaya başladı beynimde.İçimizden, okuldan bir hain gidip bu duyuruyu öğretmenler odasına asmıştı (Bunu yapan kişi; eğer bu yazıyı okuyorsan ve pis pis sırıtıyorsan bütün küfürler sana gelsin.Y.vşak!) Gayet tatlı tatlı konuşarak saygıdeğer müdürümüzün bu işe çok bozulduğunu ve temsilen birkaç kişiyi odasına beklediğini söyledi.Hangi akla hizmetse sınıfın sazanları (aynı zamanda bu işin de fikir babaları) olarak ellerimizi kaldırdık.Üstümüzü başımızı düzeltip yola koyulduk.Nedendir bilinmez bir rahatlık vardı üstümüzde.Hasan Hoca güzel güzel anlattı bize ne yapmamız ne dememiz gerektiğini.Güle oynaya sanki alışverişe gider gibi çıktık merdivenlerden geldik müdürün odasının önüne.

İçeri girdiğimizde ciddiyetimizi korumaya özen gösterdik.İçimden 125e kadar saydım gülmemek için.Sorguya çekildik."Neden?" dedi "Kem..." dedik."Niçin?" dedi "Küm..." dedik.Başlarımız önümüzde idam saatimizin gelmesini bekliyorduk.Boynumuzda ip, ayaklarımızın altında tahtadan bir tabure...

Derken ilk darbeyi aldı taburelerimiz.Batuğhan arkadaşımızın söylediği komik bir şey üzerine Ezgi ve ben kendimizi tutamayıp güldük.Altımızdaki taburenin bir ayağı kırıldığında anladık ki Batuğhan'ın söylediği hiç de komik değildi.Hasan Hoca bize döndü gözlerinden çıkan ışınlar taburelerimizin birer ayağını una çevirdi.

İkinci darbenin gelmesi ise çok uzun sürmedi.Açıklama yapma sırası Kerim'deydi.


K: Kerim
F: Faruk P*


F: Peki adı neden Platin Günü?
K:Ya hani eskiden altın günü yaparlarmış ya hatta hala yapıyorlar.Biz de altın olmasın da platin olsun dedik.

Bir anda sanki okulun bütün pencereleri o odadaymış, hepsini açmışlar ve dışarıda kasırga varmışçasına bir rüzgar esti odada.Taburemizin ikinci ayağını da bu rüzgara kurban verdik işte.


O sırada müdürümüz bana döndü ve o zaman anlamadığım fakat sonradan "Adın ne?" olduğunu anladığım soruyu sordu bana.Dersaneyle ilgili yazdığım yazıdaki gibi mongol tavrımı takındım.Bir kere daha sordu.Anladım ve çabucak söyledim adımı.Ancak gerçekte Hazal olan adımı Havva olarak anladı.

F: Havva neden böyle yaptınız?
F: Havva ne yapalım şimdi?

Farkındaydım ama sesimi çıkaramıyordum.İçimde fırtınalar koptu."Benim adım Hazaaaaaal!" diye bağırmak geldi.(bknz: This is Spartaaaaa!)Neyse ki Hasan Hoca imdadıma yetişti ve bu yanlışlığı düzeltti.

Üçüncü darbeyi Batuğhan arkadaşımızın bir lafı üzerine aldık.

F: Neden platin ama?
B: Hocam zaten yeni geldiniz okula tanımayız etmeyiz yani neden size karşı bir hareket olsun ki bu?!

Artık son hamlenin vakti gelmişti.Müdür ayağa kalktı.Karşıma geçti.Çenemden tutup başımı kaldırdı.Bir filmin son sahnesiydi.Şeridin koptuğu yerdi.

F: Döveyim mi okuldan mı atayım sizi?

Ezgi'nin karşısındaydı şimdi.

F: Döveyim mi okuldan mı atayım sizi?

Kerim'deydi sıra.

F: Döveyim mi okuldan mı atayım sizi?

O sırada hızır gibi yetişti Hasan Hoca.Müdürün arkasından "Özür dileyin." dedi sessizce.Müdür Batuğhan'ın önüne geldiğinde ben sihirli sözcükleri söyledim.

H: Hocam bu seferlik affetseniz...Bir daha yapmayacağız desek...

Bana doğru geldi, önümde durdu.Hani katilin hızlanmış nefesini boynunda hisseden kurbanlar vardır ya.Onlardan biriydim ben de.Baktı.Baktı.Baktı.Biz tam kendimizi ölüme hazırlamış, hayatımızın film şeridi gibi gözümüzün önünden geçmesi için play tuşuna basacakken müdür;

-Çıkın!

dedi...

-Çıkın dışarı bir daha da karşıma gelmeyin.

Savaş alanından kaçar gibi yıkıntılarımızı arkamızda bırakarak kaçtık odadan.Bir daha geri dönmemek üzere...


.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder