Ekim 26, 2010



Sorular ve cevaplar arasına sıkışmış bir kaos ortamı.Adına hayat diyebilirsiniz.İsimlere takılmayın onlar önemsiz.Yalnızca tercihinizi yapın.Bugün kahverengi kazağınızı mı yoksa siyah hırkanızı mı giyeceksiniz? Dolmuşla mı otobüsle mi gideceksiniz? Buna karar verin.Bu kadar basit.Bakın, yaşıyorsunuz.

.

Ekim 13, 2010

Döveyim mi Okuldan mı Atayım Sizi?




Bilenler bilir 11 TM-A sınıfı olarak okulda her ayın 2. cumasını "Platin Günü" adı altında kutlamaya karar verdik.Ama başımıza gelmeyen kalmadı.Ne midir bu Platin Günü?

Geçen senenin sonunda sınıfımızda bir Altın Günü düzenlemiştik.Yedik, içtik, göbek attık, koptuk, coştuk.Gelenler memnun kaldı yani.Biz de eğlendik tabi güzel bir gündü.

Efendim bu sene bunu gelenekselleştirmek istedik.Tam da bu düşünceyle planlar kurarken okul müdürümüzün değiştiği haberini aldık.Yeni müdürümüzün adı "Faruk P*"di.İçimizde hiçbir kötü niyet olmaksızın günümüzün adını "Platin Günü" olarak değiştirdik ve okula yaymaya başladık.

Olaylar da buradan sonra koptu zaten.Tenefüste sınıfları dolaşarak kendi imalatımız olan afişten bozma kağıt parçalarını sınıfların panolarına astık.

Altıncı derse girdiğimizde kapı çalındı.Gelen Hasan Hocaydı (müdür yardımcımız olur kendisi.).Elinde Platin Günü'ne ait duyuruları gördüğüm an kopacak fırtınanın fragmanı oynamaya başladı beynimde.İçimizden, okuldan bir hain gidip bu duyuruyu öğretmenler odasına asmıştı (Bunu yapan kişi; eğer bu yazıyı okuyorsan ve pis pis sırıtıyorsan bütün küfürler sana gelsin.Y.vşak!) Gayet tatlı tatlı konuşarak saygıdeğer müdürümüzün bu işe çok bozulduğunu ve temsilen birkaç kişiyi odasına beklediğini söyledi.Hangi akla hizmetse sınıfın sazanları (aynı zamanda bu işin de fikir babaları) olarak ellerimizi kaldırdık.Üstümüzü başımızı düzeltip yola koyulduk.Nedendir bilinmez bir rahatlık vardı üstümüzde.Hasan Hoca güzel güzel anlattı bize ne yapmamız ne dememiz gerektiğini.Güle oynaya sanki alışverişe gider gibi çıktık merdivenlerden geldik müdürün odasının önüne.

İçeri girdiğimizde ciddiyetimizi korumaya özen gösterdik.İçimden 125e kadar saydım gülmemek için.Sorguya çekildik."Neden?" dedi "Kem..." dedik."Niçin?" dedi "Küm..." dedik.Başlarımız önümüzde idam saatimizin gelmesini bekliyorduk.Boynumuzda ip, ayaklarımızın altında tahtadan bir tabure...

Derken ilk darbeyi aldı taburelerimiz.Batuğhan arkadaşımızın söylediği komik bir şey üzerine Ezgi ve ben kendimizi tutamayıp güldük.Altımızdaki taburenin bir ayağı kırıldığında anladık ki Batuğhan'ın söylediği hiç de komik değildi.Hasan Hoca bize döndü gözlerinden çıkan ışınlar taburelerimizin birer ayağını una çevirdi.

İkinci darbenin gelmesi ise çok uzun sürmedi.Açıklama yapma sırası Kerim'deydi.


K: Kerim
F: Faruk P*


F: Peki adı neden Platin Günü?
K:Ya hani eskiden altın günü yaparlarmış ya hatta hala yapıyorlar.Biz de altın olmasın da platin olsun dedik.

Bir anda sanki okulun bütün pencereleri o odadaymış, hepsini açmışlar ve dışarıda kasırga varmışçasına bir rüzgar esti odada.Taburemizin ikinci ayağını da bu rüzgara kurban verdik işte.


O sırada müdürümüz bana döndü ve o zaman anlamadığım fakat sonradan "Adın ne?" olduğunu anladığım soruyu sordu bana.Dersaneyle ilgili yazdığım yazıdaki gibi mongol tavrımı takındım.Bir kere daha sordu.Anladım ve çabucak söyledim adımı.Ancak gerçekte Hazal olan adımı Havva olarak anladı.

F: Havva neden böyle yaptınız?
F: Havva ne yapalım şimdi?

Farkındaydım ama sesimi çıkaramıyordum.İçimde fırtınalar koptu."Benim adım Hazaaaaaal!" diye bağırmak geldi.(bknz: This is Spartaaaaa!)Neyse ki Hasan Hoca imdadıma yetişti ve bu yanlışlığı düzeltti.

Üçüncü darbeyi Batuğhan arkadaşımızın bir lafı üzerine aldık.

F: Neden platin ama?
B: Hocam zaten yeni geldiniz okula tanımayız etmeyiz yani neden size karşı bir hareket olsun ki bu?!

Artık son hamlenin vakti gelmişti.Müdür ayağa kalktı.Karşıma geçti.Çenemden tutup başımı kaldırdı.Bir filmin son sahnesiydi.Şeridin koptuğu yerdi.

F: Döveyim mi okuldan mı atayım sizi?

Ezgi'nin karşısındaydı şimdi.

F: Döveyim mi okuldan mı atayım sizi?

Kerim'deydi sıra.

F: Döveyim mi okuldan mı atayım sizi?

O sırada hızır gibi yetişti Hasan Hoca.Müdürün arkasından "Özür dileyin." dedi sessizce.Müdür Batuğhan'ın önüne geldiğinde ben sihirli sözcükleri söyledim.

H: Hocam bu seferlik affetseniz...Bir daha yapmayacağız desek...

Bana doğru geldi, önümde durdu.Hani katilin hızlanmış nefesini boynunda hisseden kurbanlar vardır ya.Onlardan biriydim ben de.Baktı.Baktı.Baktı.Biz tam kendimizi ölüme hazırlamış, hayatımızın film şeridi gibi gözümüzün önünden geçmesi için play tuşuna basacakken müdür;

-Çıkın!

dedi...

-Çıkın dışarı bir daha da karşıma gelmeyin.

Savaş alanından kaçar gibi yıkıntılarımızı arkamızda bırakarak kaçtık odadan.Bir daha geri dönmemek üzere...


.

Ekim 05, 2010

İnicem Ben !






Bir dahaki dolmuşa binişinizde bunu deneyin.Şoförün hemen arkasındaki üçlü koltuğun cam kenarında yani en dipteki yerde oturan kişiyi izleyin.Şanslıysanız sizden önce iner.Çünkü bir kere gördükten sonra bağımlılık yapacak bir ifade oluşuyor o kişinin yüzünde tam inmeden önce.

Şimdi inceleyelim neyden bahsettiğimi anlayacaksınız.

Öncelikle kişi büyük bir ihtimalle dolmuş boşken binmiştir.Adımını basamağa attığında her yer boştur fakat parayı çıkarayım diyene kadar çoktan dolar o yerler.Arkada da insanlar kişinin oturmasını beklemektedir.Büyük bir panik ve memnuniyetsizlik ile oturur o ıssız köşeye.Daha oturur oturmaz dertler sarar dört bir yanını."Ya bindik de...Nasıl inicez burdan yaa...Amma da hızlı kullanıyo herife bak.Offf..." diye söylene söylene oturur yerinde.

Ya da kişi dolmuşa bindiğinde tek yer boştur o da öndeki bahsi geçen koltuktadır.Farklı farklı kişiler inip bindikçe bir anda kendini o ıssız köşede bulmuştur.Aynı düşünceler geçer beyninden.


Yolculuk bu düşünceler arasında sona doğru yaklaşır.Solundaki camdan dışarıyı izleyen kişi hemen kendine gelir.O anki panik havası mükemmeldir işte.Kafasını şoför koltuğunun arkasından bir sağa bir sola uzatır.İçinden "Geldik mi ya...Aha burası...Yok ya dur..." gibi düşünceler geçmektedir.Öyle ki nerede oturduğunu ya da nerede inmesi gerektiğini bile unutur.Çaresizce uzanan kafa vücuttaki yerine geri döner.Artık karar vermiştir.Çantasını alır, telefonunu cebine sokar.Hafif bir hareketlenmeyle yerinden kalkar.O sırada yanındaki insanlar çeşitli tarzlarda çekilmeye, yol açmaya çalışırlar.


Bu sırada sırt çantası olan kişinin işi zordur.Sırtına taksa geçerken birinin burnunu da fermuara takıp beraberinde götürme riski yüksektir.Elinde tutsa zaten zor olan geçiş aşamasını daha da zorlanarak atlatacaktır veya atlatamayarak dolmuşta sonsuza kadar o hiç gelmeyecek olan uygun zamanı bekleyecektir.


Yüzünde minnet dolu bir ifadeyle engelleri aşmaya çalışan kişi sonunda şoföre arkası dönük bir şekilde o sihirli sözcükleri söyler: "Müsait bir yerde..."

İndiğinde yüzünde ufak bir "Başardım!" tebessümü bulmak mümkündür.