Her şey dün akşam içimizde oluşan "okulu asma" isteğiyle başladı.Aslında amacımız her zamanki gibi hatta her insanın yaptığı gibi okul yerine Kızılay'da bir mekana girip oturmak,sohbet etmek,tavla oynamaktı.Tavladan sonra masaya gelen satranç ise her şeyin farklı olacağının habercisi gibiydi.Bir anda "okulu yarım gün asma" isteği "okulu tam gün asma" isteğine dönüştü.Yalnızca Ezgi içindeki bu isteğe karşı koyup geri dönebildi okula.Biz ise "Nolucak ya rapor alırız.Hem şu hastane varmış bir tane orada vermiyorlar mı ya?" mantığımızla hareket edip okulun karşısındaki özel poliklinikte bulduk kendimizi (Özgür,Batuğhan ve ben).Polikliniğin kapalı olduğunu öğrenip bir arka sokaktaki Belediye Hastanesi'nde denedik şansımızı.Ancak orada da yardımsever(!) hastane görevlisi tarafından "Yav şimdi öööle tatili sonra geleceeeniz." gibi bir tepkiyle geri çevrilmenin acısıyla bir saate yakın hastanenin önünde Türk Sanat Müziği eşliğinde bekledik ve sonunda bir cesaretle tekrar hastaneye girdik.Muayene kayıt bölümünde sıraya girdik.Önce Özgür sağlık karnesini uzattı ve görevlinin "Hangi bölüm?" sorusunu "Kulak Burun Boğaz" şeklinde yanıtladı.Ben aynı bölümü söylememek için "Midem ağrıyor olsun ya" diye düşünüp kadının aynı soruyu bana yöneltmesiyle "Midem için ya şey..." cevabını yapıştırdım.Aldığım cevap kendimi bedevi gibi hissetmeme neden oldu : "Bizde mideyle ilgili bir bölüm yok." Aklıma "O zaman başım ağrıyor ya" demek geldi ama neyse ki tuttum kendimi.Batuğhan bana gülerken birlikte muayene odasının önüne gelmiştik bile.Özgür'ün içeriden çıktığındaki yüz ifadesi bize her şeyi açıklamıştı."Doktor hem rapor vermiyor hem de şaşı hacı!" lafları ise olayın iyice trajikomik bir hal almasına neden olmuştu.Kapalı olduğunu öğrendiğimiz polikliniği bir daha denemeye karar vermiş yolda yürüyorduk.Birden polikliniğin önünde
beyaz doktor önlüklü kısa ve sarışın birini gördük.Biz "Z**** hocaymış bir de ne komik olurdu!" şeklinde dalgamızı geçerken bir yandan da hayatın bizimle dalga geçtiğini farkedememiştik.Yaklaştıkça içimizdeki şüphe arttı ve en sonunda "Aman tanrım o ses o yüz!" repliğiyle beraber o kişinin gerçekten de Z**** hoca olduğunu farketmemiz arkamıza bile bakmadan kaçmamız için yeterli bir sebep olmuştu.Bu kadar aksiyonu kaldıramayan kalplerimizin sesini dinleyerek Eryaman'a gitmeye karar verdik (evet rapor almak için).Bir saat süren yolculuğun ardından Eryaman'daydık.Sağlık ocağına girip kaydımızı yaptırdık.Sonra doktorun odasına hep birlikte girip rapor istediğimizi söyledik.Neyse ki doktor insaflı çıktı ve üçümüze de rapor verdi.Ama buradaki bir diyalog ise beyinlere kazındı :
Doktor: Peki bir rahatsızlığın var mı?
Batuğhan: Yyyyyy...Yyyok...
Doktor: Farenjit yapıyorum o zaman seni.
Batuğhan: Sinüzit de olabilirim...
Hazal: Hayır sinüzit ben olucam.
Nnnneyyyssseeee...Alınan raporların verdiği mutlulukla bir parka oturup, zaten o sırada Eryaman'da olan Deniz ve Oğuzhan'ı yanımıza çağırdık.Geldiler,anlattık,güldük,eğlendik.Deniz'de şansını denedi ama "Sana rapor vermezler." gibi acımasız bir tepkiyle geri çevrildi.Geldi,anlattı,güldük,eğlendik.Sonuç olarak şimdi evdeyim ve raporum da çantamda.Devamsızlığım hala 14 buçuk.Rahatım yeaaa...
Bütün bu olayların ardından akılda kalan tek soru işaretiyse ismi geçen (sansürlü de olsa) hocamızın doktor önlüğüyle bir polikliniğin önünde ne işi olduğu...